top of page

KOZMİK KORKU YA DA FELAKETİ TÜKETMEK

  • Atakan Yavuz
  • 11 May
  • 4 dakikada okunur


Kozmik Korku ya da Brad Pitt’in Paranoyaya Kapıldığı Gün

“Doğal kaynaklar sonsuz değil. Ozon tabakası yok edilmek üzere. Dünya nüfusu hızla artıyor. Buzlar gerçek anlamda eriyor. Ve bunu bilmeyen tek bir kişi yok. Peki, o halde ne yapmalıyız? Bir örgüte üye olmalıyız ve kaloriferleri biraz kısarak, sadece organik ürünler alıp, broşürler dağıtıp, birbirimizle nazikçe konuşup her şeyin değişeceğine inanan birtakım el örmesi hırka giyen tiplerle takılmalıyız.”


Fisher’di sanırım; kapitalizmin sonunu düşünmektense dünyanın sonunu düşünmek artık daha kolay diyen. Fakat ilginçtir ki bize dünyanın sonu ile ilgili “hayali” felaket senaryolarını düşündürten kapitalizmin teknoloji ile izdivacından doğan ruhsal çöküntü, çıkışsızlık duygusu, değersizlik hissi, derin yoksullaşma ve çevre felaketleri gibi “gerçek” krizlerdir. Böylelikle kapitalizmin sonu rüyası dünyanın sonu kâbusu ile ustaca yer değiştirilir. Mesihçi apokalips’in yani dünyanın sonu kâbusunun Batılı orta sınıflar arasında trend olan yeni sürümü ise ekokalips yani çevresel felakettir.


Kozmik Korkunun Sınıfsal Gövdesi


Moda Sahnesi’nde gösterilen “Kozmik Korku ya da Brad Pitt’in Paranoyaya Kapıldığı Gün”1 oyununda, karakterleri buna benzer ruh haliyle konuşturan da bu kapitalist üst-ben zaten. Oyundaki karakterler dünyanın sonunu düşünmekte ustadır; ama bu düşünme biçimi bile medya profesyonellerinin tasarladığı gösteri ve histeri sınırlarında bir parodiye dönüşerek tükenmektedir. Gerçek dönüşüm yerine felaketin teatralleşmesi yaşanmaktadır artık; tam da Fisher’ın eleştirdiği gibi. Felaketi politik bilinçle aşmaktansa performatif bir tüketim nesnesine dönüştürmek özellikle nitelikli korkularını popüler kültürün ufkunda buharlaştırmak kentli beyaz yakalılar için bir ritüel halini almıştır.


Bireysel Duyarlılık / Kolektif Eylemsizlik


Danimarkalı oyun yazarı Christian Lollike’nin yazdığı, Kemal Aydoğan’ın sahneye uyarladığı “Kozmik Korku ya da Brad Pitt’in Paranoyaya Kapıldığı Gün” izleyiciyi bu çağdaş ruh halleri üzerinden hem güldüren hem de rahatsız eden bir deneyime davet ediyor. Güldürücü çünkü oyuncuların ekolojik ahlakçılıkları, özel olmak istedikçe sıradanlaşarak buharlaşmaları ve orta sınıfa has nevrotik tepkileri oldukça tanıdık. Geri dönüşüm kutusuna bir şişe atarak kendilerini kahraman gibi hissedebiliyorlar mesela. Ya da Netflix’te bir kıyamet belgeseli izleyerek bilinçlerini ve çaresizliklerini keskinleştirebiliyorlar. Özgürlüklerine bu kadar düşkün oldukları halde Hollywood’dan bir mesih beklemelerinde bir çelişki görmüyorlar. Rahatsız edici olmasının sebebi ise “son taksitlerini yatır[ırken] her yakın zulmün küçük hisseli uzak ortağı” olduklarından haberleri bile olmaması.


Oyun, iklim krizinin giderek büyüyen tehdidi karşısında hepimizin yaşadığı evrensel endişeyi, kozmik korkuyu, ünlü fetişizmini, medya klişeleri ve ahlaki ikiyüzlülük üzerinden sert bir hicivle sorguluyor. Korkularımız gerçekten kozmik ya da ontik mi yoksa mevcut tüketim standartlarını sürdürmemiz için ambalajlanmış birer ürün mü, bilemiyoruz. Oyuncuların sahneye eriyen buzulların, savaşların, belgesellerin videoları yansıtılırken, bir yandan absürd danslar yapabilmelerini yadırgamıyoruz bu yüzden, böyle bir amaç da yok zaten. Seyirciyi bu şenliğin içine çekmek istemiyorlar çünkü, seyirci zaten sahnede.

Ekolojik Yıkım mı, Burjuva Nevrozu mu?


Oyun adını Hollywood yıldızı Brad Pitt’ten alsa da mesele ünlüler değil—biziz. Dünyanın sonu fikrini ekran fenomenleri üzerinden tüketen bizler gibi karakterler de korku içindeler, ama bu korku sahici değil performatif. Felaketin kendisi bile bir gösteriye, yeni narsisist benliklerin bir tür günah çıkarma ritüeline dönüşmüş durumda. Oysa bu yeni ekokaliptik histerinin bir kefareti yok, ürettiği suçluluk duygusu bunun için ruhta tortulanarak birikiyor.

Oyunun tıpkı afişinde olduğu gibi parçalı akışı, oyuncuların temsil ve özdeşleşmeye izin vermemesi, sert dili, ışıkların da etkisiyle izleyicide bir güvensizlik hissi bırakıyor. Zaman zaman absürd komediye yaklaşan anlar, zaman zaman karanlık ve düşündüren tiratlarla iç içe geçiyor.


İklim krizi gerçekten bir felaket mi yoksa medya profesyonellerinin tasarladığı ve sunduğu bir burjuva nevrozu mu, sorusu üzerine şekillenen Kozmik Korku iklim krizine dair Müreffeh Kuzey’in egemen anlatısının ve orta sınıfın bunu alımlama biçimi üzerine sıkı bir eleştiri. Müreffeh Kuzey greenwashing/ yeşil aklama denilen kavramı işleterek acaba kendi sorumluğu ve kabusunun psikolojik yükünü yoksul ülkelere mi devrediyor? Ya da şöhret arketipini kullanarak orta sınıfları bu suça ortak etmeye mi çalışıyor? Ekolojik yıkım miti nasıl bir ruhsal yıkıma dönüştürülüyor? Bunlar ciddi olarak sorulması gereken sorular.

Sahnedeki isimsiz, kıyafetlerinden daha hızlı kişilik, benlik ve alışkanlık değiştiren, benlikleriyle kavgalı, kimlik ve duyguları akışa bırakılmış aktörlerin bilgiye erişimlerinin bir telefon kadar yakın olduğu bir çağda popüler ama mesnetsiz duyarlılıkları olsa olsa “enformatik cehalet” olarak adlandırılabilir. Gerçek bilgiye konfor alanını terk etmeden havalı gözlüklerle, Premium Gold üyelik satın alarak, “felaket story’si” beğenerek varabileceğini sanan kentli, eğitimli, çevre ve siyaset bilinci yüzeysel olan ama etkisiz orta sınıfa has bir eylemsiz duyarlılık hali olarak tebarüz eden bir bilinç düzeyi. Oyuncular kendilerini politik ve etik olarak "uyanmış" (woke) hissediyorlar ama bu farkındalığı söylemin ötesine taşıyamayan bu sınıfı temsil ediyor zaten. Bu yönüyle oyun, felaket tüketicisi olan bir kesime yönelik bir oto-ironi ve sistem içi eleştiri olarak da okunabilir.


Greenwashing, Suç Ortaklığı ve Küresel Aktörler


“Kozmik Korku ya da Brad Pitt’in Paranoyaya Kapıldığı Gün” oyununda küresel firmaların çevresel zararlarına dair eleştiriler, özellikle “yeşil aklama” (greenwashing) ve neo-kolonyal pratikler üzerinden dolaylı olarak işleniyor. Siyahi çocuk teması, Küresel Güney’in iklim krizinden orantısız etkilenmesini ve Batı’nın suçluluk kompleksini sembolize ederken, bu tür haberler, oyunun eleştirdiği sistemsel eşitsizlikleri somut verilerle destekliyor. Örneğin küresel şirketlerin emisyonların yarısından sorumlu olması, oyunun hicvettiği “bir avuç güçlü aktörün gezegeni yok etme” anlatısını güçlendiriyor.


Özetle oyun kapitalizmin çevreci/ iyiliksever bir aktör kılığında kendisini yeniden ürettiğini, ekolojik duyarlılığın günümüzde bir tür seküler din işlevi gördüğünü, insanları karbon ayak izi, geri dönüşüm, organik beslenme, daha az tüketim gibi bireysel tercihler üzerinden “iyi insan” olduklarına ikna etmeye çalışırken kefaret niyetine sürekli tüketimden başka bir çıkış bırakmadığını, vatandaş yerine tüketici bireyi ikame ederken demokrasinin altını oyarak totaliter rejimleri beslediğini, çevre krizine dair bilinç aşılamaktan muradın vicdani denetim ve gözetim olduğunu yeniden hatırlamak için iyi bir fırsat niteliğinde. Plastik şişeler elbette sorunun bir parçası ama kolektif çöküşün müsebbibi olan aktörlerin payını gizlemesi de öyle. Hatta bu yeni dönemde gizlenmekten ziyade büyük bir pervasızlıkla suçlarını kabul etmeleri felaketin boyutunu idrak sınırlarının ötesine taşıyor. Mesela Bolivya’daki darbe girişiminin lityum kaynaklarına ulaşmak için Elon Musk tarafından finanse edildiği iddiası üzerine Musk’ın “İstediğimiz kişiye darbe yaparız, alışın buna!” şeklinde cevap vermesi henüz taze bir hatıra olarak yerini korumakta.


Parçalanarak Anonimleşmek


Böyle bir ortamda bireysel sorumluluk alarak vicdanını aklamaya çalışan, aklayamadıkça da suçluluk hissiyle asıl sorumlu olan küresel aktörlerin ambalajladığı kozmik korkuları, histerileri, ruhsal çöküşleri satın alan oyuncular kişisel duyarlılık ile kolektif eylemsizlik arasındaki gerilimi de yansıtıyor.


Oyunun afişinde Brad Pitt’in stilize ama doğrudan tanınmayacak ölçüde “anonimleştirilmiş” yüzü bu yeni ruh halini gayet güzel anlatıyor. Onun portresi de sadece benlikleriyle kavgalı ve kim olduklarını kendileri dahil kimsenin bilemediği oyuncularınki gibi özel olmak isterken herkesleşmiş, dijital efektlerle parçalara ayrılıp herkese hissesini dağıtmış. Anlatılan hikâye de afişteki görsel gibi karamsar bir umutla kozmik korku arasında çaresizce salınan her birimizin payına birer hisse düşsün diye böylesine parçalanmış sanki.



1 Kozmik Korku ya da Brad Pitt’in Paranoyaya Kapıldığı Gün/ Yazan: Christian Lollike Çeviren: Leyla Tamer Yöneten: Kemal Aydoğan Sahne Tasarımı: Bengi Günay Işık Tasarımı: İrfan Varlı Afiş Tasarımı: İlknur Alparslan Oyun Fotoğrafı: Orçun Kaya Oyuncular: Efsane Odağ Yıldız, Hakan Can Kargidanoğlu, Efe Taşdelen


Comentarios


bottom of page